7 Kasım 2017 Salı

Leonard Cohen'in ardından..


2008 yılıydı, İzmir’de üniversitedeki ilk senemdi. Bir ders çıkışı akşama doğru Bornova’daki Naz Bar'a gitmiştim birkaç tek atmak için. Çok küçük bir bar olması nedeniyle insanların sesi barı kaplıyordu ve duvarlara çarpıp kulağıma ilişiyordu. İnsanların sesleri arasında ilk kez farklı bir ses duydum arka fonda. O ses Leonard Cohen’e aitti. Şarkıda “waiting for the miracle (mucizeyi bekliyorum)” diyordu. Mucizeyi en çok beklediğim günlerdi. O tok ses ruhuma işledi bir an. O ses 2008’ten bu yana neredeyse 10 yıldır arkamdan usulca sözler fısıldıyor. O ses; İzmir’in melteminde “the letters” şarkısında, Ankara’nın ayazında “everybody knows”ı dinlerken, Prag’da Narodni Trida Caddesi’nde, “a thousand kisses deep” şarkısında, Moskova’daki çılgın bir kadının tenine “my oh my”ı fısıldarken, Berlin’de sokakta yaşayan köpekli bir adama mahcubiyetle bakıp “almost like the blues”ın sözlerindeki acıyı hissederken ve daha nice insanlarda, kentlerde ve öykülerimde bana eşlik etti.
İlginç olan o sesi sadece hava karardıktan sonra dinleyebildim, gündüzleri asla dinleyemedim. Çünkü Cohen gecenin karanlığındaki tılsımlı ve melankolik bir ışıktı ve onu en çok geceye yakıştırdım.  Karanlıktı, mistikti, tinseldi ve buz gibi Petersburg soğuğunda içimden akan sıcak bir şarap gibiydi. Şarkılarında ve şiirlerinde bir öykü vardı. O bu öykülerin anlatıcısıydı; bilgece, usulca ve bir tapınak rahibi gibi anlatırdı. Onun kelimeleri hayatın içinden binlerce kez damıtılmıştı. Bunun için çok değerli ve derindi her kelimesi. Ancak Cohen anlatabilirdi bir ilişkideki çıkmazları şu birkaç cümleyle, "Eğer bir aşık istersen, benden istediğin herşeyi yapacağım. Ve eğer başka tür bir aşk istersen, senin için maske takacağım." Bir serseri kuş gibi özgür uçmayı, onun şu sözlerinde buldum, "Teldeki bir kuş gibi, gece yarısı korosundaki bir sarhoş gibi, ben de kendimce özgür olmayı denedim." Mükemmel olmaya çalışmanın manasızlığını öğrendim onun bir cümlesinde, "Kusursuzluğu unut, herşeyde bir çatlak vardır ve ışık böyle girer içeri."

Cohen, beni ilk kez 7 Kasım 2017 tarihinde kandırdı. " Yollarda olmak, varmaktan daha değerlidir" demişti; ama yolun bir sonu olduğunu söylememişti. Ve Cohen bir yıl önce bugün, bu dünyadaki yolculuğunun sonuna geldi. Benim için zamansızdı. Daha 30'uma gelmemiştim ve 30'lı 40'lı, 50'li yaşlarımda da yanımda ve öykülerimde bana eşlik edeceğini sandığım bir dostumu kaybetmiştim.

Ama O, ölmeden önce bu yolculuğun bitmek üzere olduüunu hissetmişti sanki. 2016 yılında kanser yüzünden ölen büyük aşklarından Marianne'ye hitaben mektubunda şu sözleri söylüyordu: "Söyledikleri gibi gerçekten çok yaşlanıp vücutlarımızın bizi bırakacağı zaman geldi Marianne. Sanırım çok yakından arkandan geleceğim." Ölmeden birkaç ay önce çıkardığı, You Want It Darker albümü adeta bir veda hutbesiydi Cohen'in. Albüme ismini veren ilk şarkısında, "Sen karanlığı istiyorsun, ben buradayım ve ben hazırım Lord'um (Tanrım)" demişti. Albümde beni en çok hüzünlendiren ve bam telime dokunan şarkısı, "traveling light" oldu. Şarkının sözlerinde, ışığa seyahat ediyorum ve bu bir hoşçakal" demişti ve dediğini de yaptı.

Işıklar içinde uyu Leonard Cohen. Hayatıma kattığın anlam ve derinlik için sana çok teşekkür ederim.