29 Ekim 2015 Perşembe

Hoşçakal Moskova



Bugün Moskova’daki son günümdü. Her zamanki gibi bavulumu hazırlama işini yine son güne bırakmıştım. Sabahleyin bavulumu alelacele topladım. Sonra odama yani sırdaşıma son kez baktım. İçimde hafif bir burukluk oldu. Ne çok ben geçmişti bu odadan. Sonra aşağıya indim. Markette çalışan Tacikistanlı gençlere ve Rus çalışanlara ben gidiyorum dedim. Kasiyerdeki bir yıl boyunca hiç istifini bozmayan ve bana sürekli kaba davranan o Rus kadının bile ‘’bir daha Moskova’ya dönmeyecek misin’’ derken sesinde bir üzüntü vardı. Gerçi Rusların duygularını ifşa etmediğini çoktan öğrenmiştim. Sonra metroya doğru yürümeye koyuldum. Yolda yürürken her cuma günü alışveriş yaptığım Azerbaycanlı pazarcı kadınlara selam verip Allahısmarladık dedim.  Onlar da ‘’yolun açık olsun oğul’’ dedi. Sonra caddenin köşesindeki Beyaz Kilise’den gelen çan seslerini duydum. Sanki beni uğurluyorlardı. Metroya doğru caddede yürürken haftasonları gittiğim Rock’n Roll Barın önünden geçtim. İçtiğim shotlar ve yaptığım yaramazlıklar aklıma geldi bir an. İçimde hafif bir tebessüm oluştu hatırlayınca, sonra ‘hepsi yaşanmaya değerdi’ dedim ve havalimanına gitmek için Turgenevskaya metrosuna doğru valizlerimle yürümeye devam ettim.  Turgenevskaya metrosu demişken… Bu metro adını Rus yazar Turgenyev’den almaktadır. Metrodan havalimanına doğru giderken bir an Turgenyev’in ‘’İlk Aşk’’ romanındaki  şu sözleri aklıma düşüverdi: ''Ah gençlik! Pervasızca, umursamadan gidiyorsun kendi yolunda. Dünyanın bütün hazineleri seninmiş gibi; keder bile seni umutlandırıyor, acı bile alnına çok güzel oturuyor. Özgüvenli ve küstahsın ve 'sadece ben canlıyım, bakın!' diyorsun. Kendi günlerin hızla uçup, hiçbir iz bırakmadan yok olur ve içindeki her şey güneşin altında eriyip giderken bile... Mum gibi, kar gibi... Ve belki de senin sihrinin bütün sırrı istediğin her şeyi yapabilme gücünde değil, yapamayacağın hiçbirşey olmadığını düşünme gücünde saklı.'' 

Turgenyev'in bu sözleri kulağımda çınlayınca ve Moskova'daki son günümü düşününce şunu fark ettim: Bugün tıpkı diğer günlerde olduğu gibi aynı insanlara selam verdim, Moskova'nın aynı sokaklarından geçtim ve aynı durakta metroya bindim. Tıpkı Moskova'daki diğer sayısız günlerimde olduğu gibi. Ama ilk kez bütün bu yaptığım sıradan şeyler bugünümde, yani son günümde, bu kadar anlamlıydı benim için. Çünkü bir öykünün ve kentin sonuna geldiğinizde fark edersiniz öykünüzdeki en sıradan anların ve kahramanların bile ne kadar değerli olduğunu ve de sizin o kentin çoktan bir parçası olduğunuzu. Bütün bu düşünce yumağından ve Turgenyev'in sözlerinden sonra anladım ki: Birgün hayatımın son metro istasyonuna vardığımda ve geride kalan duraklara, yani pervasızca geçen gençliğime baktığımda, koca bir ömrün ne kadar da çok çabuk geçtiğini anlayacağım. Tıpkı Moskova'da geçen bir yılımın ne kadar da hızlı geçtiğini anlayamadığım gibi. Ve de tıpkı Babamın sözlerinde olduğu gibi: ''Hayat sadece bir bardak su içimi kadardır.'' 

Hoşçakal Moskova...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder